Gelinlikler neden beyazdır?
Yapılan araştırmalara ve rivayete göre eski Roma döneminde gelinlik renginin sarı olduğu ifade edilmektedir. Gelinlikte beyaz rengin kullanılmaya başlanmasının 15 nci yüzyıl sonu 16 ncı yüzyıl başında yaygınlaşmaya başladığı ve bu yıllarda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymelerinin gelenek olduğu o dönemin düğünlerini resmeden tablolarda görülmektedir. Ancak bazı kaynaklara göre Kraliçe Viktorya’nın gümüşi renkte gelinlik giymeyi reddettiğini ve beyaz gelinlik giymekte ısrar ettiği konusuna yer verilmektedir. Bunun üzerine bazı İngiliz ve Fransız yazarların kaleme aldıkları yazılarda ve çeşitli yerlerde yaptıkları söylemlerde beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu işledikleri belirtilmektedir. Konunun ahlaki boyutunu da değerlendiren kraliyet ailesi bekaretin vazgeçilmez bir unsur olduğunu ve bu yüzden beyaz rengin masumiyet ve bekaretin bir ilanı olduğu tezini ortaya atarak genç kızların evlenirken beyaz renkte gelinlik giymelerinin öncülüğünü yapmışlardır. Böylece beyaz gelinlik giyme halk arasında da yaygınlaşmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Not: Japon geleneklerine göre de beyaz renk matem rengidir. Genellikle matemdeki kişiler tarafından ve cenazeler de kullanılmaktadır. Bu yüzden gelinliklerinde genelde beyaz rengi tercih etmemektedirler.
Elektrik insanı nasıl çarpıyor?
İnsanların elektriğe çarpılmaları onun bir iletkeni haline gelmelerinden oluyor. Sıvılar iyi iletkendirler, yani elektriği iyi iletirler. Vücudumuzu içi sıvı dolu bir kap olarak düşünürsek, bütün koruma görevi derimize kalıyor. O da vücudumuzun her tarafında aynı kalınlıkta değil. Islanınca o da iletkenleşiyor, hele üzerinde bir yara varsa direnci tamamen yok oluyor.
Evlerimizde 220 volt ve 50 Herz akım daima vardır. Ne kadar ilginçtir ki, bir elektrik akımının insana en tehlikeli frekans aralığı 50 - 60 Hz.dir. Elektrik akımını evimizdeki su tesisatına benzetebiliriz. Suyun basıncı neyse 'Volt' ta odur. 'Amper' de suyun miktarının karşılığıdır.
Elektriğe çarpılmada süre de önemlidir. Süre uzarsa deride yaralar oluşur ve elektrik bu yaralardan daha çabuk geçer. Derimizden geçen elektrik akımı derhal sinir sistemimizi etkiler. Beyindeki nefes alma merkezini felç eder, kalbin ritmini bozar hatta durmasına neden olur. Elektrik çarpmasının sonucu genellikle kalp durması olduğu için ilk yardım da ona göre yapılmalıdır. Elektriğe nereden çarpıldığımız da önemlidir. Elektriğin elden ele veya elden ayağa geçmesi aradaki hayati organlarımıza zarar verebilir.
Elektriğe çarpılınca şoka girmemizin nedeni kendi elektriği-mizdir. Sinir sistemimizin ürettiği elektrik ile dışardan çarpıldığımız elektrik karşılaşıp iç içe girince vücudumuzda kasılmalar ve titremeler yaratıyor.
Elektrik çarpmasında voltajın değil de akımın şiddetinin yani amperin önemli olduğu ileri sürülüyor. Bu konuda elektrik mühendisleri ile fizikçiler arasında görüş ayrılığı var. Zaten elektriğin kendisinin de tam bir tanımı yapılmış veya tek bir tanım üzerinde uzlaşma sağlanmış değil.
Elektriğin öldürücü gücünün voltaj değil de akım miktarı olduğunu öne sürenlere göre akım doğrudan kalbi etkiliyor. Bu düşünüşe göre l ila 5 miliamper akımın vücutta hissedilme seviyesi; 10 miliamperde acı başlıyor; 100 miliampere gelince sinirler reaksiyon gösteriyor ve 100-300 miliamperde şok oluşuyor. Tabii bütün bu değerlendirmeler tam bir bilimsel sınıflandırma değil. Yani tuzlu bir suyun içinde iseniz, cereyan tüm vücudunuza birden değeceğinden mili değil mikroamper seviyesinde bile bir akımdan zarar görebilirsiniz.
Elektriğe çarpılanlar eğer ölmezlerse, genellikle hayatlarının geri kalan kısmını bu olayın izi kalmadan, problemsiz olarak yaşayabiliyorlar. Ama az miktarda da olsa sinir sistemi üzerinde hasar bırakabiliyor. Elektrikten çarpılıp şoka girenlere de, kalp ritmini düzenlemek için yine elektro şok uygulanıyor.